Doğrunun ve Yanlışın Ötesinde

Fotoğraf: dilaquis

Doğrunun ve yanlışın ötesinde bir yer var; seninle orada buluşacağız.” Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî

Pandemi süreci, doğru ve yanlışların, yargıların, öyle olmaz böyle olur’ların havada uçuşması ve çarpışmasıyla, tüm yoruculuğu ve beyhudeliğiyle gözler önüne serilmesiyle, o doğru ve yanlış ötesindeki yere bir çağrı sanki. 

Her doğru “kısmen doğru” çünkü Thich Nhat Hanh’ın dediği gibi, her yanlış “kısmen yanlış.”

Bilmiyoruz, her zamankinden daha çok “bilmiyoruz”. Ve bilmediğimiz için belki, bu belirsizlikte kalmak zor olduğundan, körü körüne “doğru” veya “yanlış”a tutunmak, bu tutunmadan doğan yargıları oraya buraya savurmak daha kolay, daha tanıdık geliyor. Hiç değilse bunu “bilmek” istiyoruz belki ve öyle insani ki. Ama o geçici iç rahatlığıyla kendimizi kandırmıyor muyuz?

CONTINUE READING

İnsan İnsanın Yurdudur

İllüstrasyon: Evan M. Cohen

“İnsan insanın yurdudur.”

Bir yeri yurt, yuva yapan nedir gerçekten? Orada gerçekten güvende ve özgür hissetmek, diyor içim. Peki eğer dış dünyada, “yurtta”, yuvada koşullar belki her zamankinden daha muğlak, değişken, belirsiz görünüyorsa? Zemin kaygan ve sınırlar daha keskin, dört duvar arası daha dar geliyorsa?

İşte o zaman insan daha net görmeye başlayabiliyor o yurdu yurt, yuva hissettiren şeylerin zamandan-mekandan bağımsız özünü. Bir yer, bir alan’dan çok daha öte, çok daha “yakın” olduğunu. Kendi içinde, nefes alıp veren, kalbi atan, can taşıyan insan bedeninde, ve hayatın onu belki yıllar belki de an’lar önce kalben, ruhen buluşturduğu insanların varlığında, sesinde, bakışında anlam ve vücut bulduğunu. Dış dünyanın tüm gürültüsü ve kaosu sardığında ruhunu, o zaman daha başka görmeye, duymaya, hissetmeye başlıyor insan yurdun, yuvanın gerçekten ne olduğunu.

CONTINUE READING

En Derin Korkumuz

Fotoğraf: dilaquis

En derin korkumuz yetersiz oluşumuz değildir. ⁣⁣

En derin korkumuz, ölçülebilenin ötesinde güçlü oluşumuzdur. ⁣⁣

⁣⁣Karanlığımız değil ışığımızdır bizi en çok korkutan. ⁣⁣

⁣⁣Sorarız kendimize, “Ben kimim ki zeki, muhteşem, yetenekli, şahane olayım?”⁣⁣

⁣⁣Sahi, kimsiniz ki olmayasınız?⁣⁣

⁣⁣Siz, Tanrı’nın bir çocuğusunuz.⁣⁣

⁣⁣Küçük oynamanız dünyaya hizmet etmez. ⁣⁣

⁣⁣İnsanlar etrafınızda güvensiz hissetmesinler diye kendinizi küçültmenin aydınlanmış bir yanı yok. ⁣⁣

⁣⁣Hepimiz ışık saçmak için yaratılmışız, tıpkı çocuklar gibi… ⁣⁣

⁣⁣Bizler, içimizdeki Tanrı’nın ihtişamını görünür kılmak için doğmuşuz.⁣⁣

⁣⁣Bu, yalnızca bazılarımızın değil, herkesin içindedir… ⁣⁣

⁣⁣Ve biz kendi ışığımızın parlamasına izin verdikçe, farkında olmadan diğer insanlara da aynısını yapmaları için izin vermiş oluruz.⁣⁣

⁣⁣Ve biz kendi korkularımızdan özgürleştikçe, mevcudiyetimiz, kendiliğinden, diğerlerini de özgür kılar…”⁣⁣

⁣⁣Orijinal metin: Our Deepest Fear – Marianne Williamson⁣⁣

⁣⁣Fotoğraf Bodrum sokaklarından, hikayesi aşağıda…⁣

Dönüp dolaşıp geldiğim, sormaktan vazgeçmediğim ve dilerim vazgeçmeyeceğim sorular:⁣⁣

⁣Ben kimim? Ben neyim? “Biz” neyiz?⁣⁣

⁣⁣Hepsi sürekli değişen, yok olan, geri gelen, kendini var eden, eskiyen ve akıl almaz hızda yenilenen parçalar… Hücreler ve atomaltı parçacıklar, “kan ter ve gözyaşı”, ışık ve karanlık, enerji dalgaları ve nasıl bir bulut asla ölmüyorsa*, yıldızların da süpernovaların büyüsünü içimize taşıyarak yaşadıklarını hatırlatan, hamurumuza, ruhumuza karışmış yıldız tozları… Evrenin yansımaları. Bütün ve parçaları. Ve ötesi…⁣⁣

CONTINUE READING