Today, I heard
The song of two birds
A sparrow, and a robin
The song was about being
Here, and hearing
The cat, waking up
The flower, coming to life
CONTINUE READINGcreative writing & poetry
Today, I heard
The song of two birds
A sparrow, and a robin
The song was about being
Here, and hearing
The cat, waking up
The flower, coming to life
CONTINUE READINGYazar, aktivist ve Center for Courage & Renewal’ın kurucusu Parker J. Palmer’ın “Living From the Inside Out” (İçeriden Dışarıya Doğru Yaşamak) başlıklı Naropa Üniversitesi Mezuniyet Konuşmasından dilimize çevirdiğim bir bölüm:
İlk olarak, söz konusu kalbin meseleleri olduğunda gözü kara olun.
Aslında demeye çalıştığım şey… tutkulu olun, hayata delicesine aşık olun. Doğal dünyaların ve/veya insan dünyalarının bir parçasına dair tutku duyun, ve onun için riskler alın – bu sizi ne kadar kırılgan kılarsa kılsın… Kendinizi – enerjinizi, yeteneklerinizi, vizyonunuzu, kalbinizi – açık yüreklilikle, cömertçe sunun.
Ancak bilin ki bu şekilde yaşadığınızda çok geçmeden ne kadar az şey bildiğinizi, ve başarısızlığa uğramanın ne kadar kolay olduğunu anlayacaksınız. Sevgide ve hizmette büyüyebilmek için -siz, ben ve hepimiz- cehalete en az bilgi kadar, başarısızlığa en az başarı kadar değer vermeliyiz…
CONTINUE READINGSomeone who has made a huge impact on my life once told me “There are no mistakes in life. In my world, we label them “fascinating.” Every moment in life is a teachable moment, if you’re open…” Those words really stayed with me and I thought about what they meant quite deeply. As someone who used to try and avoid making mistakes, I’ve come to realize that nearly all the turning points, life changing experiences, unforgettable lessons of my life were in some way related to those “mistakes”.
CONTINUE READINGDoğrunun ve yanlışın ötesinde bir yer var; seninle orada buluşacağız.” Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî
Pandemi süreci, doğru ve yanlışların, yargıların, öyle olmaz böyle olur’ların havada uçuşması ve çarpışmasıyla, tüm yoruculuğu ve beyhudeliğiyle gözler önüne serilmesiyle, o doğru ve yanlış ötesindeki yere bir çağrı sanki.
Her doğru “kısmen doğru” çünkü Thich Nhat Hanh’ın dediği gibi, her yanlış “kısmen yanlış.”
Bilmiyoruz, her zamankinden daha çok “bilmiyoruz”. Ve bilmediğimiz için belki, bu belirsizlikte kalmak zor olduğundan, körü körüne “doğru” veya “yanlış”a tutunmak, bu tutunmadan doğan yargıları oraya buraya savurmak daha kolay, daha tanıdık geliyor. Hiç değilse bunu “bilmek” istiyoruz belki ve öyle insani ki. Ama o geçici iç rahatlığıyla kendimizi kandırmıyor muyuz?
CONTINUE READING“İnsan insanın yurdudur.”
Bir yeri yurt, yuva yapan nedir gerçekten? Orada gerçekten güvende ve özgür hissetmek, diyor içim. Peki eğer dış dünyada, “yurtta”, yuvada koşullar belki her zamankinden daha muğlak, değişken, belirsiz görünüyorsa? Zemin kaygan ve sınırlar daha keskin, dört duvar arası daha dar geliyorsa?
İşte o zaman insan daha net görmeye başlayabiliyor o yurdu yurt, yuva hissettiren şeylerin zamandan-mekandan bağımsız özünü. Bir yer, bir alan’dan çok daha öte, çok daha “yakın” olduğunu. Kendi içinde, nefes alıp veren, kalbi atan, can taşıyan insan bedeninde, ve hayatın onu belki yıllar belki de an’lar önce kalben, ruhen buluşturduğu insanların varlığında, sesinde, bakışında anlam ve vücut bulduğunu. Dış dünyanın tüm gürültüsü ve kaosu sardığında ruhunu, o zaman daha başka görmeye, duymaya, hissetmeye başlıyor insan yurdun, yuvanın gerçekten ne olduğunu.
CONTINUE READINGEn derin korkumuz yetersiz oluşumuz değildir.
En derin korkumuz, ölçülebilenin ötesinde güçlü oluşumuzdur.
Karanlığımız değil ışığımızdır bizi en çok korkutan.
Sorarız kendimize, “Ben kimim ki zeki, muhteşem, yetenekli, şahane olayım?”
Sahi, kimsiniz ki olmayasınız?
Siz, Tanrı’nın bir çocuğusunuz.
Küçük oynamanız dünyaya hizmet etmez.
İnsanlar etrafınızda güvensiz hissetmesinler diye kendinizi küçültmenin aydınlanmış bir yanı yok.
Hepimiz ışık saçmak için yaratılmışız, tıpkı çocuklar gibi…
Bizler, içimizdeki Tanrı’nın ihtişamını görünür kılmak için doğmuşuz.
Bu, yalnızca bazılarımızın değil, herkesin içindedir…
Ve biz kendi ışığımızın parlamasına izin verdikçe, farkında olmadan diğer insanlara da aynısını yapmaları için izin vermiş oluruz.
Ve biz kendi korkularımızdan özgürleştikçe, mevcudiyetimiz, kendiliğinden, diğerlerini de özgür kılar…”
Orijinal metin: Our Deepest Fear – Marianne Williamson
Fotoğraf Bodrum sokaklarından, hikayesi aşağıda…
–
Dönüp dolaşıp geldiğim, sormaktan vazgeçmediğim ve dilerim vazgeçmeyeceğim sorular:
Ben kimim? Ben neyim? “Biz” neyiz?
Hepsi sürekli değişen, yok olan, geri gelen, kendini var eden, eskiyen ve akıl almaz hızda yenilenen parçalar… Hücreler ve atomaltı parçacıklar, “kan ter ve gözyaşı”, ışık ve karanlık, enerji dalgaları ve nasıl bir bulut asla ölmüyorsa*, yıldızların da süpernovaların büyüsünü içimize taşıyarak yaşadıklarını hatırlatan, hamurumuza, ruhumuza karışmış yıldız tozları… Evrenin yansımaları. Bütün ve parçaları. Ve ötesi…
CONTINUE READINGA poem originally published in Any Segment Magazine.
Today
There’s no sun
But there are still the tales
Of the sky
Tonight
There’s no moon
But there’s still the light
Of her eyes
CONTINUE READINGA poem originally written for and published in Any Segment Magazine
Come closer, child
There’s nothing to be scared of
She whispered, smiling
She was still like a tree
A tree, having a beautiful dream
I took a step towards her
And held her hand
I was not afraid
I felt free, as I looked at her hair
Dancing like a wildflower in the summer air
Welcome, child, she whispered
All we need is here
CONTINUE READINGA flash fiction story originally written for and published by The Story Seed.
What he liked most about this small town was the silence that enveloped everything. In winter, even the cars hibernated – all you could hear was the sound your footsteps made on the untouched snow. Late-night winter silence was particularly soothing.
CONTINUE READINGA flash fiction story originally written for and published by The Story Seed.
It was as if Margaret was still here.
After all those years, her presence could still be felt everywhere – in the house and in the garden, in the river and in the air. But most strongly, in his paintings.
CONTINUE READING